Ekim ayında okuma grubumuzda bize hem çok yakın hem de çok uzak “Balkan
Edebiyatı”nı ele aldık. Balkan edebiyatı’na hangi ülkelerin edebiyatları dahil
edilir? Türkiye’de neden ilgi görmemektedir? Balkan edebiyatının ortak temaları
nedir gibi soruların cevaplarını aradık ve bu çerçevede eski Yugoslavya
coğrafyasından Ivo Andriç’in Drina Köprüsü ve Arnavut Edebiyatı’ndan İsmail
Kadare’nin Ölü Ordunun Generali romanlarını okuduk.
Balkan edebiyatı denince aslında hepimizin aklına ilk önce yıllarca
süren “savaş”lar ve bir mücadele ortamı gelecektir. Bu açıdan baktığımız zaman
Balkan toplumlarının siyasi olarak da zor zamanlar geçirdiğini ve bu savaş,
siyaset, mücadele ortamlarının edebiyata fazlaca yansıdığını söyleyebiliriz. Bu
yansımaların en güzel örneklerini İsmail Kadare'nin Ölü Ordunun Generali
kitabında bulabilirsiniz. Bu kitap aslında bir ''savaş tahlili''
niteliğindedir. Romanda savaş sonrası insanların psikolojik durumları, savaş
zamanı ve sonrası ulusların durumu, insanların hırsları ve önyargıları ele
alınmıştır. 20 yıl gibi bir süre önce biten savaşta ölen askerlerin kemiklerini
Arnavutluk'u karış karış gezerek arayan bir generalin öyküsüdür bu roman. Açılan
her mezar, ülkesinde evlatlarının, sevdiklerinin, yakınlarının kemiklerini
bekleyenler için ya bir umut ya da hayal kırıklığı demektir. Askerlerin
kemiklerinin toplanması savaşın iki tarafı için farklı duyguları sembolize
etmektedir. Arnavutlar için topraklarını kirleten işgalci askerlerin
cesetlerinin toplanıp ülkelerinden çıkarılması bağımsızlık/işgalin ve savaşın
anılarını bellekten silmek ile eşdeğerken, İtalyan general için ölen askerlerin
ait oldukları kendi vatanlarına götürülmeleri bir gurur meselesi olmuştur. Bu
da Balkan edebiyatının bir diğer özelliği olan kimlik ve aidiyet kavramlarının
bir örneğidir.
Balkan edebiyatına dair bir diğer güzel örnek ise Ivo
Andriç'in kaleme almış olduğu Drina Köprüsü romanıdır. Öyle ki kendisi bu roman
ile 1961 yılında Nobel Ödülü'ne layık görülmüştür. Bu kitapta ana karakter
herhangi bir kişi değil de kitaba adını veren köprüdür. Drina Köprüsü hala
günümüzde de Bosna Hersek'in doğusunda Vişegrad’da bulunmaktadır. Bu köprü
Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa'ya ithafen yapılmış ve kitapta da
görüleceği gibi köprünün yapımı sırasında da sonrasında da birçok kişi hayatını
kaybetmiştir. Roman boyunca olaylar köprü çevresinde gelişmiş ve Vişegrad
halkının kültürel değişimi ele alınmıştır. Aslında bu köprü bölgedeki farklı
dinlerden, farklı milletlerden, farklı kültürlerden insanların buluşma
noktasıdır. Birçok acı, hüzün, sevinç, zafer, hırs, önyargı, yalnızlık
barındırmaktadır. Bakıldığı zaman Drina Köprüsü'ne ''tarihi bir kimlik''
verilmiştir. Köprünün yapımı ile iki yakanın birleşmesi hikayesi anlatılırken
sayfalar ilerledikçe, yüzyıllar geçtikte devletlerin parçalanması, toprakların
el değiştirmesi, etnik çatışmalara ve yüz binlerce insanın ölmesi hikayesine
dönüşür. Balkan edebiyatının diğer temel özelliklerinden olan tarihi bellek ve
etnisite romanın temel izledikleridir.
Adlandırma Sorunu
Ülkemize hem en yakın coğrafya hem de ortak tarihi geçmişi olan
Balkanların edebiyatına dair çok fazla çalışma olmadığını gördük. Üstelik
Balkan edebiyatı şeklinde genel geçer bir adlandırılma yapıldığı ama ülkemizde
fazla ilgi görmediği de ortadaydı. Oysa bir İngiliz Edebiyatı, Rus, Edebiyatı,
Türk edebiyatı şeklinde tek bir ulusa ait edebiyat tanımlaması yapılırken
içerisinde bir sürü devleti barındıran coğrafyanın tek bir başlık altında
değerlendirilmesi ne kadar doğrudur? Balkan edebiyatı tek bir edebiyat
değildir, bir çatıdır. Balkan edebiyatı dediğimiz zaman herkesin aklına farklı
bir ülkenin edebiyatı gelecektir. "Balkan" kelimesi herkese aynı bölgeyi
ifade etse de aynı ülkeyi, aynı toplumu ifade etmeyebilir. Her toplumun kendine
has tarihi, kültürü vardır. Bu yüzden Balkan edebiyatını tekil bir edebiyat
olarak ele almak zordur zira Balkan edebiyatı birçok edebiyattan oluşan bir
bütündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder