12 Şubat 2017 Pazar

Balkanların Hüzünlü Edebiyatı

Ekim ayında okuma grubumuzda bize hem çok yakın hem de çok uzak “Balkan Edebiyatı”nı ele aldık. Balkan edebiyatı’na hangi ülkelerin edebiyatları dahil edilir? Türkiye’de neden ilgi görmemektedir? Balkan edebiyatının ortak temaları nedir gibi soruların cevaplarını aradık ve bu çerçevede eski Yugoslavya coğrafyasından Ivo Andriç’in Drina Köprüsü ve Arnavut Edebiyatı’ndan İsmail Kadare’nin Ölü Ordunun Generali romanlarını okuduk.



Balkan edebiyatı denince aslında hepimizin aklına ilk önce yıllarca süren “savaş”lar ve bir mücadele ortamı gelecektir. Bu açıdan baktığımız zaman Balkan toplumlarının siyasi olarak da zor zamanlar geçirdiğini ve bu savaş, siyaset, mücadele ortamlarının edebiyata fazlaca yansıdığını söyleyebiliriz. Bu yansımaların en güzel örneklerini İsmail Kadare'nin Ölü Ordunun Generali kitabında bulabilirsiniz. Bu kitap aslında bir ''savaş tahlili'' niteliğindedir. Romanda savaş sonrası insanların psikolojik durumları, savaş zamanı ve sonrası ulusların durumu, insanların hırsları ve önyargıları ele alınmıştır. 20 yıl gibi bir süre önce biten savaşta ölen askerlerin kemiklerini Arnavutluk'u karış karış gezerek arayan bir generalin öyküsüdür bu roman. Açılan her mezar, ülkesinde evlatlarının, sevdiklerinin, yakınlarının kemiklerini bekleyenler için ya bir umut ya da hayal kırıklığı demektir. Askerlerin kemiklerinin toplanması savaşın iki tarafı için farklı duyguları sembolize etmektedir. Arnavutlar için topraklarını kirleten işgalci askerlerin cesetlerinin toplanıp ülkelerinden çıkarılması bağımsızlık/işgalin ve savaşın anılarını bellekten silmek ile eşdeğerken, İtalyan general için ölen askerlerin ait oldukları kendi vatanlarına götürülmeleri bir gurur meselesi olmuştur. Bu da Balkan edebiyatının bir diğer özelliği olan kimlik ve aidiyet kavramlarının bir örneğidir.



Balkan edebiyatına dair bir diğer güzel örnek ise Ivo Andriç'in kaleme almış olduğu Drina Köprüsü romanıdır. Öyle ki kendisi bu roman ile 1961 yılında Nobel Ödülü'ne layık görülmüştür. Bu kitapta ana karakter herhangi bir kişi değil de kitaba adını veren köprüdür. Drina Köprüsü hala günümüzde de Bosna Hersek'in doğusunda Vişegrad’da bulunmaktadır. Bu köprü Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa'ya ithafen yapılmış ve kitapta da görüleceği gibi köprünün yapımı sırasında da sonrasında da birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Roman boyunca olaylar köprü çevresinde gelişmiş ve Vişegrad halkının kültürel değişimi ele alınmıştır. Aslında bu köprü bölgedeki farklı dinlerden, farklı milletlerden, farklı kültürlerden insanların buluşma noktasıdır. Birçok acı, hüzün, sevinç, zafer, hırs, önyargı, yalnızlık barındırmaktadır. Bakıldığı zaman Drina Köprüsü'ne ''tarihi bir kimlik'' verilmiştir. Köprünün yapımı ile iki yakanın birleşmesi hikayesi anlatılırken sayfalar ilerledikçe, yüzyıllar geçtikte devletlerin parçalanması, toprakların el değiştirmesi, etnik çatışmalara ve yüz binlerce insanın ölmesi hikayesine dönüşür. Balkan edebiyatının diğer temel özelliklerinden olan tarihi bellek ve etnisite romanın temel izledikleridir.



Adlandırma Sorunu


Ülkemize hem en yakın coğrafya hem de ortak tarihi geçmişi olan Balkanların edebiyatına dair çok fazla çalışma olmadığını gördük. Üstelik Balkan edebiyatı şeklinde genel geçer bir adlandırılma yapıldığı ama ülkemizde fazla ilgi görmediği de ortadaydı. Oysa bir İngiliz Edebiyatı, Rus, Edebiyatı, Türk edebiyatı şeklinde tek bir ulusa ait edebiyat tanımlaması yapılırken içerisinde bir sürü devleti barındıran coğrafyanın tek bir başlık altında değerlendirilmesi ne kadar doğrudur? Balkan edebiyatı tek bir edebiyat değildir, bir çatıdır. Balkan edebiyatı dediğimiz zaman herkesin aklına farklı bir ülkenin edebiyatı gelecektir. "Balkan" kelimesi herkese aynı bölgeyi ifade etse de aynı ülkeyi, aynı toplumu ifade etmeyebilir. Her toplumun kendine has tarihi, kültürü vardır. Bu yüzden Balkan edebiyatını tekil bir edebiyat olarak ele almak zordur zira Balkan edebiyatı birçok edebiyattan oluşan bir bütündür.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder